2 Temmuz 2010 Cuma

Grup maçları sonrası genel değerlendirme

Ne zaman niyetlensem olmadı. Haftada altı gün sabah 11 akşam 9  caz korosu çalışmam olunca, blogun ritmi de bozuldu. Şu andan itibaren büyük bir azimle toparlamaya çalışacağım ama gruplardaki üçüncü maçlara yazı yazamadım. Zaten 17 maçlarını çalışma sebebiyle takip edemediğim için maçların yarısına yazacak bir şeyim de yoktu. Anlayacağınız benim 64'te 64 maç izleme hayali baya yalan oldu ama, Dünya Kupası ateşim sönmedi diyebilirim. Şimdiye kadarki ikinci tur maçlarının genel bir değerlendirmesini yapıp çeyrek finalden itibaren maçlara eski usül maç yazısı yazmaya karar verdim. Umarım uygulayabilirim.
İlk maç olan Uruguay - G.Kore maçının sadece 5 dakikalık özetini seyredebildim ancak takip edebildiğim kadarıyla Uruguay gruplardaki iyi futbolunu G. Kore karşısında sergileyemedi. Ancak elbet üç usta forvetten biri gol atma işini üstlenecekti. Bu sefer bu kişi Suarez oldu. Attığı gollerle takımını çeyrek finale taşıyan Suarez'e ilerleyen maçlarda da çok iş düşecek. Uruguay'ın en önemli özelliği üç silahşörleri (Cavani-Suarez-Forlan) çok iyi destekleyen bir orta sahalarının olması. Diego Perez ve iki Pereira'nın Mustafa Sarpvâriden çok De Rossivâri oynamaları, onları çok rahatlattı. G. Kore ise guruplarda oynadığı futbolu oynadı. Futbolun manitusu onların yanında olsa belki de turu geçebilirlerdi ancak artık şansla mı tecrübeyle mi bilmem Uruguay çeyrek finale kalan ilk takım oldu.
ABD - Gana mücadelesi çok hızlı başladı. Gana çok erken buldu golü. Penaltı dışında gol atabilmeleri sevindiriciydi. Turnuvanın en iyi top oynayan takımlarından Almanya'ya karşı bile direnen Gana, mükemmel olmasa da vasatın üstü; ama diğer Afrika takımlarının aksine sürekliliği olan bir performans sergiliyordu. ABD ise takım oyununu yine iyi oynuyor ve erken yediği golle morali bozulsa da mücadelesine devam ediyordu. Beklenen gol ikinci yarıda gelince maç uzatmalara gitti ve Gana, A. Gyan'ın onca zorluğa rağmen yıkılmadığı pozisyonda golü bulup çeyrek finale yükseldi. ABD turnuvanın tat bırakanlarından biri olarak evine geri döndü. Siyah yıldızlar ise bir kıtanın arkasında olduğunu bilerek ve tüm umuduyla çeyrek finale yükseldi. Çeyrek finalde Uruguay ile karşılaşacak Gana, eğer her maç oynadığı futbolu oynarsa, Uruguay'ı geçerek, tarih yazabilir. Genel görüşün aksine Gana'yı eşleşmede en az Uruguay kadar şanslı görüyorum. Her ne kadar direkt etkisi olmayacak olsa da hakemin takdir haklarını artık ev sahibi diyebileceğimiz Gana lehine kullanacağını düşünüyorum. Ayrıca en az Uruguay orta sahası kadar savaşçı bir orta sahaya sahip Gana'nın orta saha üstünlüğünü ele geçirip atletik ve Ömer Üründül'ün sandığının aksine fundemental ı yüksek oyuncularla sonuca gidebileceğini düşünüyorum.
İngiltere - Almanya maçında, Almanya'nın gol bulamaması durumunda panik yapıp maçı kaybedebileceğini düşünüyordum; ama ilk 20 dakikalık baskılı oyunlarıyla, biraz Upson' ın hediyesiyle ve Klose'nin müthiş golcülük yeteneğiyle öne geçtiler. Bu pozisyonda maçı izlediğim mekanda birkaç masadan, bizim masa da dahil "ah Ferdinand olaydı, yedirirdi o topu Klose'ye" tarzı tepkiler olsa da Klose' nin de hakkını yememek lazım. Golden sonra da üstün oynamaya devam eden Panzerler, rahatlamak için aradıkları ikinci golü Podolski ile buldular. Bu dakikadan sonra İngiltere biraz daha baskılı oynamaya başladı ve bir duran top organizasyonunda golü buldu. Bu dakikalarda İngiltere baskılı oyununu sürdürse de, hakemin vermediği gol sebebiyle Almanya'nın böyle bir durumda formasının hakkını vererek tecrübeyle soğuk kanlılığını koruyabilcek mi yoksa demoralize olup maçı mı kaybedicek sorusunun cevabını bu maçlık bulamamış olduk. Maçın devamı "bir sürü açık veren İngiltere ve bunları değerlendiren Almanya" olarak özetlenebilir. Capello'ya rağmen bence bu maç 56 maçın en iyisiydi. İngiltere kötü futboluna devam edip artık takımda değişim vakti geldiğini kanıtlasa da Almanya gerçekten iyi futbol oynuyor. Bu futbolla kupayı kaldırmayı gerçekten hak ediyorlar; ancak (Alman Milli Takımı'na tecrübesiz diyeceğim için kendimi garip hissediyorum ama) tecrübesiz bir takım olmanın cezasını çekebilirler. Turnuvanın en genç takımlarından biri olarak eğer geriye düşerlerse demoralize mi olurlar yoksa gençliğin getirdiği açlıkla daha mı hırslı oynarlar bilemiyorum. Eğer ikincisi olursa kupadaki favorim Almanya.
Meksika - Arjantin maçında maalesef maçtan çok hakem hatası konuşuldu. Bu kadar bariz bir hatanın atlanması,tesadüf işte aynı gün diğer maçta çizgiyi 60 cm geçen bir topun gol değeri kazanmaması, hakemlikte televizyondan yararlanma tartışmalarını tekrar alevlendirdi. Ben bu konuda hangi tarafta olduğumu tam kestiremesem de hakem hatalarının futbolun rengi olduğunu düşünmüyorum. En azından gol çizgisi ile ilgili konularda kayıtlardan kesinlikle yararlanmalı; ama ofsaytlarda ne yapılmalı, bilemiyorum. Çünkü o zaman golden sonra ofsayt tartışılıp gol kararı geri alınabilir ama ya ofsayt olmayan pozisyonda hakem ofsayt derse ve hatalı olduğu ortaya çıkarsa? Her seferinde hakem atışıyla mı başlayacak oyun, yoksa her pozisyon, sonuna kadar devam ettirilip (2 metre ofsayt olsa da) sonrasında mı "hmm ofsaytmış" denecek. Bunlar yüzünden sadece top çizgiyi geçti mi geçmedi mi tartışmalarında kullanılabilir kayıtlar. Diğer konularda video kullanımı oyunun akıcılığını bozar gibi geliyor bana çünkü. Maçı Metallica konserinde olduğum için seyredemedim o yüzden maçtan bahsetmeyeceğim. Zaten Arjantin, favori olduğu maçı kazandı ve beklendiği gibi Almanya'nın rakibi oldu. Arjantin çok organize olmasa da organize olmadan Dünya Kupası 2010'u kazanacak bir kadro kalitesine sahip. Bu yüzden kendisinden çok daha organize bir takım olsa da Almanya'ya zorluk çıkaracaktır elbet. Hem "Messi var olum daha ne" de yeterince somut bir kanıt. Ancak grup maçlarında Arjantin'in yaşadığı problemler bana Almanya'nın daha şanslı olduğunu düşündürüyor.
Hollanda - Slovakya maçı 100 kere oynansa 100'ünü de Hollanda kazanırdı. Hollanda, ilginçtir çirkin ama sonuca yönelik bir futbol oynuyor. Bu anlayışlarında da şimdiye kadar çok başarılıydılar. Maçta da hızlı çıktıkları bir pozisyonda, üstün ırka mensup "aryen" Robben golü buldu. Pat diye düşürdüler oyunun temposunu. " Nasıl olsa sıkıştırırız bir ara ikinci golü de; şimdiye kadar hep böyle olmadı mı zaten?" dercesine oynuyordu Hollanda. Haklıydılar da. İkinci golü biraz geç de olsa buldular ve rahatladılar. Sonrasında Slovakya penaltıdan golü buldu ama bu hiçbir şey ifade etmiyordu. Slovakya adına turnuvanın en büyük hayal kırıklığı Marek Hamsik. Hiçbir maçta takımına vites yükselttiremedi ve çok sıradan oynadı. Hollanda çok rahat bir şekilde çeyrek finale yükseldi. Ancak şimdiye kadar çok matah bir takımla oynamadıklarını söylemek lazım. Türkiye'nin 2002'deki eşleşmeleri kadar olmasa da (Çin-Kostarika-Japonya-Senegal; Brezilya ile iki kere oynadık ikisinde de yenildik zaten) çok da güçlü olmayan rakiplerle oynayarak geldiler çeyrek finale. Ama onlar da her kupanın favorisi Brezilya ile eşleştiler. İşleri kolay olmayacak çeyrek finalde ama neredeyse her dünya kupası çok iyi oynayıp kupa kaldıramayan Hollanda; çok da iyi oynamadığı, en azından göze hoş gelmeyen bir futbol oynadığı dünya kupasını kazanırsa, çok ilginç olur. Bir yandan sevinirim; lakin eski anlayışıyla,o göze hoş gelen futboluyla kazanmasını tercih ederim. Brezilya karşısında Hollanda'yı daha şanslı görüyorum. Çünkü Brezilya orta sahasında Ramires de Elano da yok. Bu eksikliklerin Brezilya'yı etkileyeceğini ve her maç, sektirmeden aynı futbolu oynayan Hollanda'nın yarı finale oradan da Uruguay - Gana eşleşmesinin galibini yenerek finale yükseleceğini tahmin ediyorum.
Brezilya - Şili maçı, Brezilya - Fildişi maçının bir tekrarı gibiydi. Ortada giden bir 20-25 dakikadan sonra baskıyı kurmadan golü bulan ve golün ardından defansta bulduğu boşluklarla farkı açan bir Brezilya. Yine aynı şey oldu. Kornerde Juan ile öne geçtiler sonrasında devamı geldi. Ömer Üründül her ne kadar, " ben Şili'yi anlamadım niye böyle güzel oynamaya çalışıyorlar ki, anti-futbol oynasalar ya" tarzı açıklamalarına İspanya maçından sonra da devam ederek beni kıl etse de, o maçtaki agresifliklerinin çok pahalıya mal olduğu bu maçta ortaya çıktı. Matias Fernandez ve Ponce'nin eksikliği bariz bir şekilde hissediliyordu. Şili, yine iyi oynadığı maçı kaybetti. Brezilya'da Dani Alves orta sahada sırıttı. Ramires'in skor 3-0 ken sarı kart görerek cezalı duruma düşmesi tam bir embesillik örneğiydi. Elano'nun eksikliğinin göze çarpması ise beni bir Galatasaraylı olarak gururlandırdı. Şili turnuvaya en çok renk katan takım olarak hafızama kazınırken, Brezilya yoluna devam etti ancak orta sahadaki eksiklikleri ile Hollanda karşısında başarılı olabileceklerini düşünmüyorum. Takım halinde çok iyi savunma yapsalar da orta sahadaki Ramires-Elano eksikliğinin takım halinde savunma ritmini bozacağını düşünüyorum.
Paraguay - Japonya maçını takip edemedim. İyi ki de edememişim. Çok sıkıcıymış arkadaşlarımdan ve basından öğrendiğime göre. Zaten bu maçla ilgili konuşacak pek bir şey yok. Paraguay çeyrek finale çıksa da İspanya onları evlerine geri göndereceği için Paraguay'ın ilerideki şansını da değerlendirmeye gerek yok gibi geliyor. İyi bir gruba düştüler ve iyi defans yaptılar. Paraguay Hollanda'nın oynadığı futbolun daha başarısız versiyonunu oynuyor. Yine göze hitap etmese de sonuca yönelik. Ama yine de bir İsviçre sendromu daha yaşanmazsa, ki hiç sanmıyorum, İspanya yarı finale yükselen takım olacaktır.
İspanya - Portekiz maçıyla ilgili akılda kalan şey Real Madrid'li Cristiano Ronaldo'nun Barcelona ağırlıklı İspanya kadrosuna iki el clasico'dan sonra üçüncü kez yenilmesiydi. İspanya zaten favoriydi ve maçta üstün oynayan taraftı. Çeyrek finali de sonuna kadar hak ettiler; ama Ronaldo'nun kupayı Kore maçı hariç iyi oynayamadan kapatması akıllarda kalacaktır. 2009 Avrupa basketbol şampiyonası gibi oldu biraz İspanya'nın durumu. Turnuvadan önce herkes tarafından favori gösteriliyordu. Hatta bahis sitelerinde Avrupa Şampiyonası'nı kim kazanır bahislerinde iki şık vardı ve oranları eşitti: İspanya ve diğer. Dünya kupasına da gelirken bu kadar farkla olmasa da favoriydi İspanya. Ne yaptı İspanya o turnuvada. İlk turda 4 takımlı gruptan ancak üçüncü olarak çıkabildi. Daha sonra ikinci turda 6 kişilik gruplarda (hatta ilk maçta Türkiye'ye de yenildi) ve 4. olarak son anda çeyrek finale yükselerek diğer grubun birincisi Fransa ile karşılaştı. Daha sonra ne yaptı peki? Gittikçe yükselen formunu önce çeyrek finalde yükseltti (20 fark attı), yarı finalde bir vites daha yükseltti ( Yunanistan'a 18 sayı fark attı), finalde ise antrenman maçı oynar gibi rahat bir şekilde galip geldi.(Sırbistan'a 22 sayı fark attı) Ben dünya kupasındaki İspanya'yı o İspanya'ya benzetiyorum. İlk maçta mağlup olmasına ve oynadığı futbolla eleştirilmesine rağmen, İspanya'nın performansını gittikçe arttıracağına ve kupaya ulaşabileceğine inanıyorum.


Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, benim yarı final maçlarım Uruguay-Hollanda, İspanya-Almanya. İspanya-Almanya farklı eşleşmelerde olsa finalin İspanya-Almanya finali olacağını söylerdim ama buradan sonra Hollanda'nın rakibi kim olur hiçbir fikrim yok. Gerçi tahminlerimde şimdiye kadar başarılı olamadım. O yüzden tahmin yapmayıp, güzel eşleşmelerin keyfini çıkarmak daha mantıklı sanırım.

4 yorum:

  1. japonya ters takım. japona dikkat, kuponlar yanmasın.


    (bak düşün ne kadar izlemiyorum temalı espriler şakalar yaparak arkadaşlığımızı kurtarmaya çalışıyorum şu saniye.)

    YanıtlaSil
  2. "güzel taraftar kız" fotoğrafı yerine Japonya formalı bir pikaçu bulabileydim daha çok ilgini çekerdim di mi lan pipiloz.

    YanıtlaSil
  3. Teraziye tıkladıms canıms. en son tahminler bu sefer güzel hoş ama bir de kupayı kim kaldıracak söyleseydin.

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil