Maça her iki takım da iyi başladı. Maçı izlediğim arkadaşımla "Ronaldo'ya kıl olunmalı mı olunmamalı mı" tartışması yapıp (ben olmuyorum) "tamam biraz kıl ama adamı izlemek çok zevkli" diye sonuca bağlamışken Ronaldo'nun 35 m'den şutu direkten dönünce "uyşşşş" nidaları yükselmedi değil. Ronaldo bu maçta da gol atamama şanssızlığını yenemedi ve milli takımda üstüste 11 maçtır gol atamamış oldu. Karşılaşmada çok pozisyon olmasa da her iki takımın yıldızları mücadeleyi izlenebilir kılıyorlardı. Portekiz daha çok teknik oyuncularıyla, Fildişi ise atletik ve güçlü oyuncularıyla sonuca gitmeye çalışıyordu. 66. dakikada Drogba oyuna girerken kameralara yansıyan "Afrika'nın gururu Drogba" pankartı insanı duygulandıracak cinstendi. Ancak zaten mücadeleci oyun tarzıyla başarıyı yakalamış Drogba'nın ikili mücadelelerde omzunu kullanması mümkün olmadığından, iyi bir performans sergileyememesi normaldi. Portekiz'de ise Simao'nun Danny yerine, Veloso'nun ise Mendes yerine oyuna başlamaması bana göre yanlış kararlardı.
Maçın adamı: "Yaya Toure" Irkçılıkla suçlanmak istemiyorum, valla sevdiğimden böyle diyorum,benim gönlüme "teknik zenci" olarak kazınmış Yaya Toure bu maçta da takımı adına hücum organizasyonlarının başladığı isimdi. Barcelona'dakinden, hücum anlamında, daha çok sorumluluk alan Toure şayet satılırsa ( premiere league'e gideceği söyleniyor) Barcelona çok önemli bir ismi kaybetmiş olacaktır.
Maçın hayal kırıklığı: "Salomon Kalou" Drogba'nın yokluğunda takımın en çok güvendiği yıldız olan Chelsea'li ona güvenenenleri hayal kırıklığına uğrattı. Çok pas hatası yaptı ve bire birlerde başarılı değildi. Zaten gününde olsa 66. dk'da oyundan alınan isim O olmazdı.
Maçın seyir zevki: 6.5/10 Maçta gol olmaması sebebiyle pek çok gazetede, dünya kupası çirkinleşmeye devam ediyor diye lanse edilmesine rağmen, maçın seyir zevki yüksekti. Belki çok pozisyon yoktu maçta ama orta sahaların çabuk geçilmesi seyir zevkinin yüksek olmasını sağladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder