23 Haziran 2010 Çarşamba

Maç İzlenimleri #31: Şili - İsviçre

Şili bu turnuvada benim favorilerimden biri. Hatta izlediğim tüm takımlar arasında en iyisi. Çok genç bir takım olmalarından mütevellit, tek maçlarda tecrübesizliğin kurbanı olmazlarsa, kupayı kaldırabileceklerini düşünüyorum. Şili'nin turnuvadaki bu performansı herkesin söylediğinin aksine sürpriz değil. Dünya Kupası Güney Amerika elemelerinde 18 maçta 33 puan toplayarak Brezilya'nın sadece bir puan arkasından ikinci olarak Dünya Kupası'na katılmaya hak kazanmışlardı.

Maça gelecek olursak, sahada yine çok iyi mücadele eden, tempolu, mekanik olmayan ve göze hoş gelen top oynayan bir Şili, karşılarında ise yine oynamaktan çok oynatmamayı düşünen ve kontra ataklarla gol arayan bir İsviçre vardı. Maça Şili iyi başlasa da katı İsviçre savunmasna karşı pozisyona girmeyi başaramıyordu. Sonrasında, İsviçre bence haksız bir şekilde 10 kişi kaldı. Behrami dirsek attığı gerekçesiyle kırmızı kart görünce, Şili daha etkili gelmeye başladı. Yine de uzaktan şutlar dışında gol bulamayan Şili devre arasına beraberlikle girdi.

İkinci yarıda İsviçre "Çanakkale geçilmez" savunmasını yapmayı sürdüyor ve bir puan için mücadele ediyordu. Bu mücadelelerinde haklıydılar çünkü bir puan, son maçta Honduras'ı yendikleri takdirde onları 2. tura çıkaracaktı. Şili kanat organizasyonlarını sıklaştırsa da İsviçre savunmasını bir türlü aşamıyordu. Aradığı golü bitime 15 dakika kala Mark Gonzalez ile bulan Şili öne geçti. Bu dakikadan sonra, işin çok büyük ihtimal averaja kalacağını düşündüğüm grupta, Şili'nin geri çekilmesini anlayamadım. Zaten böyle iyi hücumcu takımların, geri çekildiklerinde yeterince iyi savunma yapamadıkları için gol yedikleri çok sık görülür. O golü az daha yiyorlardı. İsviçre son dakikalarda Eren Derdiyok'la o golü atsa, lider olarak gruptan çıkmayı neredeyse garantileyecekti; ama olmadı, ve maç 1-0 Şili'nin üstünlüğü ile sona erdi. Maçta dikkat çeken başka bir husus, hakem Halil El Hamdi'nin maçta, söylemesi ayıp, ota boka kart çıkarmasıydı. Toplamda dokuz sarı bir de kırmızı kart çıkaran ve oyunun seyir zevkini azaltan hakeme birisinin kart göstermekle maçın kontrolünü sağlayamayacağını söylemesi lazım.

Son maçlara girerken, benim canımı en çok sıkan grup bu. Çünkü ya benim favorilerimden biri Şili ya da oynadığı futbolla ben de dahil herkesin hayranlığını kazanan İspanya çok büyük ihtimalle elenecek. Honduras'ı iki farklı yenerse diğer maçın sonucu ne olursa olsun 2. tura yükselecek İsviçre. Umarım Honduras bir sürpriz yapar da biz de 2. turda hem Şili'yi hem İspanya'yı izlemenin keyfini çıkarırız.

Maçın adamı: "Mauricio Isla" 3-4-3 veya 3-5-2 oynayan takımlarda en önemli elemanlar wing-back'lerdir. Mauricio Isla bir kanat bekin nasıl oyanaması gerektiğini gösteren bir maç oynadı. Gerektiğinde savunmada son adam olarak gördük onu, gerektiğinde çizgiye inip orta açan adam olarak. Sahanın her yerindeydi.

Maçın hayal kırıklığı: "Humberto Suazo" Uzun süreli sakatlıktan yeni çıkmış olan Suazo, benim en beğendiğim forvetler arasında olsa da etkili gözükmedi. Sakatlığın etkilerini üzerinden atamadığı her hareketinden belliydi. Normalde hem adam çalımlayabilen, hem de uzaktan şutlarla etkili olabilen, komple bir forvet olan Suazo, öyle etkisizdi ki Bielsa ona sadece 45 dakika dayanabildi.

Maçın seyir zevki: "5/10" İsviçre'nin çok iyi savunma maçtığı maçta, bol pozisyon izleyemedik. 2006 Dünya Kupası'ndan beri 550 dakikadır gol yemeyen İsviçre, 75. dakikada yediği golle İtalya'nın rekoru olan 551 dakikayı geçemedi ve tarihe geçme fırsatını kaçırdı. 10 kişi kalmasına rağmen oyun felsefesinden hiç vazgeçmeyen İsviçre futbol adına doğruları sahaya yansıtsa da seyir zevkini azalttı. Zaten maç sonu istatistiklere baktığımızda, kaleyi bulan şutu olmaması, İsviçre'nin nasıl bir anlayışla oynadığının göstergesiydi.

2 yorum: