14 Haziran 2010 Pazartesi

Maç İzlenimleri #8: Almanya - Avustralya

Maçtan önce benim gibi Galatasaraylı bir arkadaşımla, "oğlum Kewell var, Neill var, bize transfer haberleri çıkan Brett Emerton, Grella, Bresciano var, nasıl olsa Avustralya'yı tutacağız, gel o zaman iddaa oynayalım dedik. Oynadık da. Maç başlamıştı, biz henüz oturacak yer bulamamıştık Kadıköy'de. Çok keyifli izleyeceğiz falan derken bir dükkanın önünden geçerken sevinen Almanları gördük. "Eveeeeet çocuklar!" En çabuk yatan iddia kuponu rekorunu kırarak hevesimiz kursağımızda oturacak yer bulduk.

Belki Avustralya hiçbir şey yapmıyordu; ama tabiri caizse sahada tıkır tıkır top oynayan bir Almanya vardı. İkinci golü atacakları çok belliydi. Klose bir tane kaçırdı, 3 dk sonra kaçırdığının aynısını attı. Avustralya'da hala tık yoktu. İkinci yarıda oyun aynı şekilde devam etti. Tim Cahill'in çok da doğru gözükmeyen bir kararla atılmasıyla zaten bir şey oynamayan Avustralya'nın bahanesi oldu. Çok güzel bir gol atan Müller'in golünden sonra, Mourinho'ya kıl olan arkadaşım (tolga ya işte) "Lan şampiyonlar ligi finalinde atsaydın ya şu golü Inter'e!" diye bağırdı. Haklıydı da aslında çok benzer bir pozisyonda topu Julio Cesar'a nişanlamıştı. Bunu söylememin sebebi, kulüplerinde çok da iyi performans sergileyemeyen alman futbolcuların milli takımda çok iyi oynamaları. Örneğin Podolski son 4 sezonda(3'ü Bayern Münich, son sezon Köln'de) 99 maçta 17 gol attı. Aynı Podolski'nin Almanya Milli Takımı'nda 74 maçta attığı gol sayısı 39. Neyse, maçın skorunu belirleyen gol, oyuna sonradan giren Cacau'dan geldi. Siyahi oyuncunun attığı gol Hitler'in kemiklerini sızlattı. Ve maç 4-0 Almanya'nın üstünlüğüyle sonuçlandı.

Maçta Avustralya ile ilgili söyleyecek çok bir şey yok. Hiçbir varlık gösteremediler. İlk dakikalarda kornerden buldukları pozisyonu gole çevirememeleri zaten az olan şanslarını sona erdirdi. 4 gol yiyen takımın savunmasına iyi demek doğru değil ama kanımca Neill olmasa fark daha da büyüyebilirdi. Grella ve Culina orta sahada Mustafa Sarp-Barış Özbek ikilisinden hiç de farklı değildi. Yazıyı böyle bitirmek galiba pek doğru değil ama "Kanguruları zıplata zıplata....(hadi kündeye getirdi diyeyim)"

Maçın Adamı: "Mesut Özil" Mesut'un oyununu izlerken karışık duygular içerisindeydim. Türkiye'yi seçse finallere biz gidebilir miydik acaba diye soruyor insan kendine. Fabregas ayarında bir futbol sergileyen Mesut, çok iyi oynayan takımının tartışmasız en iyisiydi. Bir asist yaptı, gol atamadı ama müthiş ara paslarıyla takım arkadaşlarını sürekli pozisyona soktu. İlk golde verdiği ara pas inanılmazdı. Alman Milli Takımı'nı tercih ederek doğru bir tercih yaptığını kanıtlamış oldu.

Maçın hayal kırıklığı: "Mark Schwarzer" Avustralya Milli Takımı'nda en güvendiğim adamlardan biri olan 37 yaşındaki Fulhamlı turnuvaya formda gelen kalecilerdendi. Yedikleri ilk golde Podolski'nin şutuna dokunmasına rağmen çıkaramadı. 3 dk'da iki kere topa gereksiz çıktı. Klose birini kaçırdı, diğerini attı. Avustralya'nın 4 gol yemesinin sorumlusu tabiki o değil takım savunmasının kötülüğüydü ama o da takımının kötü oyununa ayak uydurdu ve fark yaratamadı.

Maçın seyir zevki: "8.5/10" Eğer maçın seyir zevkini değil de oyun kalitesini puanlıyor olsaydım, puan çok daha düşük olurdu. Almanya maçı 10/10 oynadıysa da Avustralya çaresiz kaldı ve futbol namına hiç bir etkinlik gösteremedi. 7-0 lık maçlardansa 3-2'lik 4-3'lük maçları tercih eden bir spor sever olmama rağmen, Almanya'nın "oh be dünya kupası şimdi başladı" dedirten oyunu, futbol severleri mutlu etti.

2 yorum:

  1. her ne kadar favori olarak gösterilmediği bütün turnuvalarda başarılı olmasından çok sıkılsam da almanya da iyi oynamasa turnuvadan ümidimi kesecektim.

    bu arada tolga çok kafa çocukmuş.

    YanıtlaSil
  2. Tolga zaten süper çocuk.

    Bundesliga'nın 2. yarısı bu Jabulani denen topla oynanmış. Almanya'nın diğer takımlardan bu kadar ayrılmasını buna bağlayanlar var. Bilmiyorum artık.

    YanıtlaSil